Uygarlığın Doğduğu Şehir: Şanlıurfa
İlkçağdan Günümüze Urfa'da Sanat ve Edebiyat
İslâmi Dönem Sanat ve Edebiyatçıları Ebu İshak Asıl adı Ebu İshak İbrahim b. Hilâl es-Sabii’dir. Devrin en
büyük ediplerindendir. 313/925 yılında Harran’da doğmuştur. Bazı kaynaklarda
“Ebu’l Hasan” olarak da geçer. Harran’ın yetiştirdiği edebiyatçı Ebu İshak,
yazı, belağat ve şiirleriyle de tanınmış, ancak kendisini Matematik ve özellikle
de Mühendislik ve Hey’et ilimlerinde göstermiş bir alimdi. İlk tahsilini
memleketinde aldıktan sonra Bağdat’a gitmiştir. Orada uzun süre kalarak
tahsilini tamamlamış ve kendini çok iyi yetiştirmiştir. Ailesiyle geldiği
Bağdat’ta kendini meylettiği edebiyata vermiş, kısa sürede Arap dili ve
edebiyatına hem nesir, hem şiir yönünden hakim olmuş ve son derece
ustalaşmıştır. Ancak her Harranlı alim gibi yalnızca bir ilim dalıyla
uğraşmayarak, edebiyat yanında matematik ilminde de ileri bir bilgiye sahip
olmuştur. Irak’ta hüküm süren Büveyhoğulları’nın sarayında hizmet etmiş olan bu alim,
aslında halifenin daveti üzerine memleketini bırakıp Bağdat Hilafet Sarayı
Rasathânesi’nde çalışmıştır. Ebu İshak Sabii idi. Buna rağmen, müslümanlarla son
derece uyumlu, içiçe ve samimi idi. Müslüman toplumla o derece kaynaşmıştı ki,
Ramazan ayı onlarla oruç tutar, Kur’ân-ı Kerim’i çok güzel ve titiz bir şekilde
ezberler ve okurdu. Öyle ki, çoğu risalelerinde Kur’ân’dan istifade ederek
ayetleri örnek gösterip yazılarını pekiştirirdi. Ebu İshak’ın eserlerinden
yalnızca “El Muhtasar min Resail Ebu İshak İbrahim es Sabii” adlı risalesi
günümüze kadar gelmiştir. Bu eserin birinci cüzü tanınmış Lübnanlı edebiyatçı
Emir Şekip Arslan tarafından tahkik ve neşredilmiştir. Çağının büyük şair ve yazarı olan Ebu İshak, fesâhat ve belağatli diliyle
nesir ve nazımda kuvvetliliğiyle tanınmıştır. Şairliği yanında divan katipliği
de yapmıştır. İlk eğitimini babasından almıştır. Özellikle doktor olmasını
isteyen babası, ona sürekli tıp eğitimi vermiştir. Fakat Ebu İshak, fırsat
buldukça edebiyatla ilgilenmiş, şiirler yazmıştır. Edebiyatla uğraşma iznini,
ancak babasına vezirlerinden gelen ve pek çok tıbbi ve gayri tıbbi meseleyi
ihtiva eden mektuba hazırladığı cevapla koparabilmiştir. Büyük bir itinayla
hazırlanan cevabın Ebu İshak tarafından yazıldığını öğrenen babası, buna çok
sevinmiş ve ona “Şimdi sana edebiyatla uğraşmaya izin veriyorum. Haydi git,
katip ol.” dediğini bizzat Ebu İshak’ın kendisi nakletmiştir. Sultan ve vezirlerin mektuplarının kendisi yazdığından dolayı mektup yazma
sanatında oldukça başarılı olmuştur. Öyle ki, mektupçuluğu, şairliğini
bastırmıştır. Ebu İshak, hicri IV. asırda Bağdat’ta gelişen ilim, sanat ve edebiyatta
yoğrulmuştur. Yazmış olduğu şiirlerinden asrının zengin kültür denizinden
istifade etmiştir. O, bir diğer deyişle mektupta mahir bir katip, şiirde ise
muktedir bir şairdir. Ebu İshak yaşadığı dönemde kendine özgü bir şiir dili ve
poetikası oluşturmuştur. Şiiri ciddiye alan ve titizlik gösteren bu şair: “Lafzı
az olsa da anlamı sınırsız ve geniş olan şiir şiirdir.” diyerek şiir hakkındaki
düşüncelerini ifade etmiştir. Şiire o denli titizlik ve itina gösteren şair,
kalitesiz şiir yazan şairlere de beddua etmiştir. Ve “Ey Allahım, sözleri kar
gibi soğuk olanlara, ya doğru vezni buldur ya da yazamadıkları şiirde onları
muvaffak etme...” demiştir. Şiirlerinde titizliğiyle ön plana çıkan bu şair,
Arap Edebiyatı’nın şiir çeşitlerinin tümünde örnekler vermiştir. Şiirleri aşk, içki, vasıf ve teşbih, Basra ve ailesi hakkında ağıtlar, övgü,
tebrik ve hediye, hiciv, poetika, serzeniş, hapishâne, şikayet, hikmet, acı ve
hüzün konularını içerir. Son günleri oldukça kötü geçen şair, yürekler acısı
duruma düşmüş, sarayda geçen bir ömrün ardından fakir ve yoksulluk içinde 994
yılında Bağdat’ta 91 yaşında iken ölmüştür. Şiirlerinden Örnekler: Dinler üzerine şiiri Müslümanı, Ehl-i Ahd din sahibi gayr-ı müslim herkes Güzelliğin karşısında
adil birer şahit görür kendilerini.
Seni bu güzellikte görünce hele Müslümanlar Cennette vaad edilen Huriler kesin
inandılar Taze ve yeşil bir dalın üzerinde görünce Hıristiyanlar; Boynu dolunaya
çevrilmiş bir ceylan yavrusunu:
Teslislerini överek “üç”ü “bir”de topladığın için sen İstavroz çıkartıp
imanlarını tazelediler hemen. Alnındaki nurun parladığını görünce Museviler, Dinlerini kabul edene de inkar
edene de dediler:
Allah, kulu ve peygamberi Kelimi Musa’ya, İşte budur gösterdiği nurunu Tur-i
Sina’da. Nurlu yüzünün üzerindeki saçlarını Mecusiler, Sanki koyu bir karanlık olarak
gördüler.
Karanlık ve aydınlıkta onların taptığı güneş oldun, Birçok kimse var, sana rüku
ve secde eden Senin eşsiz güzelliğini de Sabiiler, Bir olan Allah’ın varlığına delil
gösterdiler.
Utarit ve Müşteri gezegenlerinin talihli saydığı Parlak Zühre yıldızı gibisin
Sabiilerce sen. Doğru yolda olan ve sapan kimse de Dinen aydınlanmıştır herkes senin
ellerinde
Sen onları ıslah ederken, sadece; Bıraktın beni fitne ve fasit bir dinde….” Aşk üzerine şiiri: Niteliyorum ipek elbiseliyi Derinin üstüne ibrişimler giyineni
Toyluğundan rastgele boyandı Ve peçesiz yüzüyle göründü Memeleri yeni çıkmış taze kız gibi Güzel huylu bir genç, iki gözü sürmeli
Sevgilinin boyanmış kaşı Annep gibi kırmızı dudağı Vurulan boyunların kanından içiliyor Sanki himâye edilip korunuyor
Topukları ve ayakları üzerinde yürüyüşü Benzer ormandaki arslanlara hamleleri
Göğüs kafesleri saray hapishânesi Kürevi şekillerden kubbeler gibi
Sana duyulur sözlerini kafla biten Kapalı kapılar ardından Sanki bir kitaptan okuyor gibi Sesinde bir hesap bakiyesi
Bardaklara eğilen dolu ibriğin Veya şarapla kâhkâhası gibidir Onu avlayıp kendine çekene helal olsun Zarar vermeden getirene selam olsun
Dağ yetmesi, süslü, asil ve soylu Çöl nedir bilmez, hem dost hem yabancı…. Ey
aklı ile övünen adam İşte sana katiplerin yazdırdığı “urcuze” Aklın ilk meyvesi Edebiyattan bir hatıra
Akranların hediyesi sevgili hakkında Doğru neyse sapmadan ne söylersen söyle Ayıp ve noksanlıklardan kurtuldum mu bu halimle Ayıplayanların ayıbından
sıyrıldım mı bilemem
Yoksa hakikate mi yaklaştım sadece Haydi getir yanında olan cevabı
|