TÜRK HALK OYUNLARI
KATALOĞU KÖÇEKLER VE
ÇENGİLER: Eski devirlerde
çalgı ile rakseden erkelere "köçek" derlerdi. Köçek oynatmak da yakın zamanlara
kadar zevk ve sefahat (eğlence) erb'bının başlıca seyirlerinden birini teşkil
ederdi. Erkek olan köçekler
kız gibi görünmeye, kız olan çengiler ise, delikanlıya benzemeye çabalarlardı.
Bir çengi kolunun sokağa çıkışı seyredilecek bir manzara idi. Köçekliği Reşit
Paşa yasaklamıştı. Köçek olmak, kolay
bir iş değildi. Bunlar, çehreleri genç kız sim'larını andıran, süzgün gözlü ve
n'rin endamlı delikanlılar arasından seçilirdi. Ve bu suretle seçilen köçek
namzetleri (adayları) uzunca bir zaman hususî meşkhanelerde talim ve terbiye
edilirlerdi. Meşkhanelerin sahipleri hemen umumiyetle Rum ve Yahudilerdi. Uzun
zaman çengilik etmiş olan kıpti (çingene) kadınları, bu meşkhanelerde raks ve
çalgı ustalığı (öğreticiliği, hocalığı) ederlerdi. Bir köçek, aylarca
ustaya çıraklık ederek ve birlikte taklitleşmelerle yetişirdi. Bu müddet içinde
raksın çeşitleri ile seyircilere hoş görünmek sanatını öğrenirdi. Köçekliğin gün
görme çağı İstanbul'da XV. yüzyılın son yıllarında başladı. Cariye çengilerini
Şak (Doğu) ve Türk Saraylarındaki rakkaseliği çağları çok daha eski ve bu
kayıtlarla sabit olup, köçekliğin erkek meclisleri için zamanla çıktığı tahmin
edilebilir. Hususiyle (özellikle) Sultan İbrahim devrinde köçeklik adeta bir
sanat şekline girmişti. O tarihlerde Musevîler tarafından "Kol" denilen oyuncu
esnaf takımları kurulmaya başlamıştı. Takriben (Yaklaşık) iki yüz oyuncudan
mürekkep olan (oluşan) bu kolların içinde hokkabazar, cambazlar, prendebazlar,
ateşbazlar bulunduğu gibi köçekler de vardı. Bunlar, İstanbul'un muhtelif
hanlarının meydanlarında kurdukları çadırlar altında, türlü şenlikler
meydanlarında yahut yüz düğünlerinde açık havada oynarlardı. Oyunların sırası
baştan düzenlenirdi. Önce cambazlıkla başlayan sıra, köçeklerin sürekli
rakslarıyla (oyunlarıyla) sona ererdi. Günlerce süren saltanatlı düğünlerde sıra
çoğunlukla böyleydi. Köçeklerde, bir ud
çeşidi olan lağuta (mavta) ile birlikte 1740'tan itibaren Bat'dan ithal olunan
sinekeman (viola d'amore) oyuna eşlik eder olmuşlardı. Takriben 1850'den
itibaren de Leh menşeli armudî tırnak kemançesi (kemençesi) oyunda kıvraklığıyla
sinekemane tercih olunarak lağutayla birlikte "köçekçe" faslının "kaba saz"
denilen refakat takımını vücuda getirir olmuştu. Mam'fih (bununla beraber) XVI
ve XVII. yüzyılların minyatürlerinden büyük düğünlerde küme fasılların bile
raksa refakat edebildiği anlaşılmaktadır. "Kabak saz", köçekçenin tarihteki en
muahhar (sonraki) eşlik takımı olmuştu. Köçekler sonucu
kayıtlardan öğrenilebildiği kadarıyla, raksta meselâ kadife üzerine sırma işli
mintan ve altına etekleri sırma saçaklı canfes veya kadife fistan giyerlerdi.
Bele altın yahut gümüş kakmalı enlice meşin kemer takarlardı. Saçlarını
uzatırlar ve iki tarafa döktükleri k'küllerinin uçlarını kıvırırlardı. Böylece
kendilerini genç bir kıza benzetmeye çalışırlardı. Köçekler, iki
sınıftı. Birkaç yıl köçeklik edenler artık kartalmaya başlar başlamaz "tavşan
oğlanları" sınıfına terfi ederlerdi ve bunlar bacaklarının tar'vetini
(tazeliğini, güzelliğini) kaybettikleri için raksederlerken topuklarına kadar
ince çuhudan dökme şalvar giyerlerdi. Her iki sınıfta
olanlar, oyunda parmaklarını zil takarlardı. Oyunlarda gösterdikleri maharete ve
seyircilerde bıraktıkları tesirlere göre "nazlışah, canşah, küpeli şah,
zalimşah, saçlı dilberşah" gibi isimler alırlardı. Halkın mühim bir
zümresi (önemli bir bölümü) köçek oyunlarına gayet rağbet gösterirdi. Hatt' nice
zevk ehli zenginler bu dilber köçekleri uğrunda servet fed'sından bile
çekinmezlerdi. Kimi büyük
meyhanelerde ve orta şadırvanlı kahveh'nelerde de köçek oynatmak âdetti. Bunlar
rakslarını bitirdikten sonra, oradaki zevk ve erbabına s'kilik (içki
dağıtıcılık, garsonluk) ederlerdi. Köçeklik 1856
tarihine kadar devam etmişti. O yıl beşinci defa sadrazam olan Reşit Paşanın
(Mustafa Reşit) Paşa Sultan Abdülmecid'in aldığı bir ir'de - i seniyye (padişah,
emri buyruğu) üzerine İstanbul'da köçekliğe son verilmişti. Fakat vil'yetlerde
bu gayritabiî oyun (aykırı oyun) bir müddet daha devam etmişse de yavaş yavaş
oralarda da azalıp gitmiştir. Kadını açık giyimle mahrem (gizli) toplantıda
erkeklerin oynatıp seyretmelerinden ibaret "oturak âlemleri" daha tabiî (doğal)
bir seyirlik halide köçekliğin yerini tuttuysa da asıl tabiîlik iç illerde
mahremliğin de kalkmasıyla gün görmüş olacaktır. Büyük merkezlerde
eski dönem zevk ve eğlence vasıtalarından biri de "çengiler" idi. kasabalara
kadar az çok her yerde p'yitah (başkent) raks çeşitlerinin taklit edildiği,
gizlice veya 'lenî olurdu. Çengiliğin tarihi Şark'ta (doğu dünyasında) başlangıç
gösterilemeyecek kadar eski ise de III. Ahmet çağında parlak sayılabilecek
derecede üstünlükle gün görmüştü. Çengiler de tıpkı
köçekler gibi muhtelif kolardan müteşekkildi (oluşmaktaydı). Bu kolları kuran iş
başılara "kolbaşı" denilirdi. Çengi teşkil'tı köçeklere göre daha geniş olup, bu
durumu da tabiî (doğal, normal) oyun oluş hâli kendiliğinden izah eder. Bir
çengi kolu, bir kolbaşı ile iki yardımcısından ve 12 çengiden kuruluydu.
Kolbaşıları hemen
hepsi çengilikte yetişirdi. Bu işten para kazanarak yaşlanıp raks kabiliyetini
kaybetmeye başlayanlar artık çengilikten vazgeçerler, kendileri birer kol
düzerlerdi. Köçeklik gibi
Çengilik de kolay bir iş değildi. Çengi namzetleri (adayları) hep c'zip çehreli
ve mütenasip (düzgün) endamlı genç kız veya genç dullardan seçilirdi. Şüphesiz
ki; fakir, kimsesizlerden olurlar, bu sanattan geçim umarlar ve çoğu kısa
zamanda refaha kavuşurlardı. Seçilen kızların çengi oluncaya kadar kolbaşının
evinde yatıp kalkmaları ve hep raks meşkinde (tekrarında, çalışmasında)
bulunmaları usuldendi. Kolbaşları, çoğu
zaman evlerinde kalburüstü kimselerde hususî (özel) ziyafetler çeker, böylelikle
onların him'yesi altında serbestçe sanatı yaşatırlardı. Çengilerin sanat
icra ettiğini yerler meselâ düğünlerin kına geceleri ve loğusaların "kırk
hamamları" gibi tertipli kadın şenlik günleriydi. Bir çengi kolunun
sokağa çıkması ayrı bir merasime bağlıydı. Sırtına ağır bir çuha, yahut kumaştan
farece giymiş, tülbent yaşmak tutunmuş sarı çizmeli kolbaşı en önde giderdi. Bir
koluna bir Arap halayık, öbürüne elinde büyücek bir çanta bulunan boylu poslu
bir halayık, girerdi. Kolbaşıyı, tıpkı onun gibi sade giyimli muavinleri
(yardımcıları) takip ederdi. Onlardan sonra, reng'renk ipekli kumaşlardan
feraceleriyle, ince tül yaşmaklarıyla çengiler, ikişer ikişer onların peşinden
gelirlerdi. Kafilenin sonunda da muhafız olarak iki Arap halayığın buluşması
usuldendi. Zengin çengi kolları da bu kafile biraz daha genişlerdi. Sıracılar,
yardıkçılar, aynacılar, Çerkes ve Gürcü kızlarından büyüklü küçüklü bir takım
halayıklarla ekseriye beş kadından mürekkep olan (oluşan) çalgılar kafileye
katılırlardı. Çengilerin çalgı
takımı bir lağuta (lavta), bir sinekeman, bir çifte nakkare, bir kemençe, bir de
deften mürekkep olmakla beraber, başka türlü küçük terkipler (birleşmeler) de
olsa bilinirdi. Çalgıcılar, hem çalar hem de söylerlerdi. Çengilere
çağrıldıkları yerde bir oda ayrılırdı. Odanın kapısı örtüldükten sonra hiç kimse
içeri giremezdi. Çengiler burada soyunup dökünerek süslenmeyi tazeler ve oyun
elbiselerini giyinirlerdi. Alel'de (basit, sıradan) rakslar için meselâ ince
tülden gömlekler ve ipekliden eteklik giyerlerdi. Fakat, "tavşan oyunları"nda
giyim değiştirirlerdi. O zaman da ipek veya bürümcek gömlek üzerine sırma
işlemeli kolsuz bir mintan ile kadifeden bol bir şalvar giyerlerdi. "Tavşan
oyunları"nın büyük bir özellik ve önemi vardı. Bunu ancak usta çengiler oynardı.
Saz takımının çaldığı tavşan veya köçekçe oyunlarının 'hengine uyarak köşeden
köşeye koşarlar, tıpkı bir tavşan gibi çevik hareketlerle sıçrarlardı.
Nasıl ki köçekler
kadınlaşmayı taklit ederlerse, çengiler de böylelikle erkekleşmeyi ve genç birer
delikanlı haline girmeye özen gösterirlerdi. Onun için saçlarını kısa kestirir,
"zeybek", "kilci", "kalyoncu" gibi oyunlarda erkek elbiseleri giyerlerdi.
Köçekler gibi
çengilere de kendi adlarından başka hal ve şanlarıyla mütenasip (uyumlu) birer
l'kap takılırdı: Sedef Zehra, Benli Hacer, Zilkıran Kamer, Fidan Ayşe, Kelebek
Fitnat, Saçlı Sümbül, Kemankeş Ed', Zülüflü Hatice, Yandım Emine. Baştakiler
III. Ahmet son dördü de III. Selim devrinin ünlü çengilerindendi. Zevk ü sefâ ehli
zenginlerle, sefahati (eğlenmeyi) seven nice devlet erkânı türlü vesilelerle
konaklarına köçek ve çengiler getirirlerdi. L'kin Sultan İbrahim'den maada
(başka) hiçbir padişahın devrinde saraylara köçek ve çengi girmemişti
denilebilir. Saraylarda iç oğlanlarından hususî surette köçekler, genç ve dilber
cariyelerden de çengiler yetiştirilirdi. Bunlar haftanın belirli günlerinde,
gene sarayın kendi saz heyetiyle birleşirler, çalgı ve rakslarla padişah ve
sarayın harem takımını eğlendirirlerdi. Köçeklik resmen ilga edildikten
(kaldırıldıktan) sonra bile, Sultan Aziz devrine kadar saraylarda bu hal devam
etti. Ve nihayet II. Abdülhamit devrinde saraylarda da köçek ve çengi oyunlarına
son verilirdi. Buna karşılık saraylılar arasında bir müddet daha tavşan, köçek
ve curcuna oyunlarına devam edilmiştir. Sultan Abdülhamit
devrinin bazı erkânı (ileri gelenleri) konaklarında kapalı bir halde eğlenceler
tertip ederlerdi. Bunun için de halayıklardan oluşmak üzere s'zende ve h'nende
heyetleriyle oyuncu kızlar yetiştirirlerdi. Sultan
Abdülhamit'in İzzet Hulu yahut Arap İzzet n'mıyla meşhur ikinci k'tibi İzzet
Paşanın Şam ve Mısır'dan getirilme kızlardan mürekkep (kurulu) bir incesaz
takımı ile ayrıca yetiştirilmiş oyuncu kızları vardı. Merkez Kumandanı Saadettin
Paşanın on dokuz kızdan birleşik çalgı takımı ile oyuncu kızları da oldukça
şöhret kazanmışlardı. Fakat son
devirlerde tavşan ve zeybek oyunlarıyla köçekçe ve curcuna raksları unutulup
gitmiş ve oyuncu kızların bütün maharetleri sadece çiftetelli ve bahriye
çiftetellisi ile Anadolu'nun zilli ve kaşıklı düz oyunlarına inhisar etmiştir.
Oyun bir heves de istidat (yetenek) konusu olduğu için, binlerce kızımızın kendi
meclislerinde zevkle oyunbilirlik göstermekte devam ettiklerinde hiç şüphe
yoktur. Çengiler:
Kadın
cemiyetlerinde (toplantılarında) da çengiler oynardı. Bunlar da tıpkı erkek
köçekler gibi teşkil't t'bi esnaftan idiler. Kadınlardan mürekkep (kurulu) Çengi
kumpanasına da "kol" denirdi. Bir çengi kolu; kolbaşından, muavininden ve on iki
oyuncu kadından müteşekkildi (oluşmaktaydı). Ayrıca çengileri bir de dört
kadınlık çalgı takımı bulunup bunlar keman, çiften'ra ve iki def çalarlardı.
Çalgı takımına "sıracı" denilirdi. Kolbaşı, bu heyetin
ustası, patronu her şeyi idi. Kolbaşının evi meşkh'ne sayılır, çengi yetişmek
isteyenler de, meslekte ustalık kazanmak arzu eden çengiler de burada saz ve
raks öğrenirlerdi. Kolbaşların evleri başlı başına bir âlemdi. Hususî (özel)
eğlenceler, düğünler ve saireler tertip eden kimseler kadın meclislerinde çengi
bulundurmak istediklerinde keselerine göre bu kolbaşlardan en şöhretlisinin veya
bir başkasının evine gidip kadınla pazarlığa girişirler, ücrette uyuşulunca
kolbaşı çengi heyetini alır düğün evine giderdi. Kolbaşı kadın ile yardımcısı
yaşmak ve ayaklarına sarılı çizme giyerler, ellerinde birer yelpaze
bulundururlardı. Çengiler ince yaşmaklar tutunurlar, allı morlu - sarılı
reng'renk feracelere bürünürlerdi. Bir çengi kolunun
sokaktan geçişi hayli eğlenceli bir manzara teşkil ederdi. Önde kolbaşı ile
muavini, bunların arkalarından da devirlerinin zarif ve nazarrüb' (göz alıcı)
giyimleri sayılan kıyafetleriyle çengiler yürürlerdi. Bunları çalgılar
(sıracılar) takip eder, onların arkasından da yardakçılar, hademeler ve
kolbaşının hususî hizmetçisi küçük bir Çerkez kızı gelirdi. Sokaklarda iki boy
erkekler durup bunları tebessüm ve hevesle seyrederler, çengi kadınlar
serbest'ne evz' (tavırlar) ile etraflarına bakınıp tebessüm, kaş göz işaretleri
ve hatt' harfend' harfend'zlıklar (söz atmalar) yaparak, mukabele (karşılık)
görerek geçip giderlerdi. Davet edildikleri
evde kendilerine bir çengi odası ayrılır, bunlar gelir gelmez oraya girerlerdi.
Hamam ustaları ve "soyguncu" denilen kadınlar da bunlarla birlikte içeriye
girerler ve kolbaşının, yardımcısının ve çengilerinin elbiselerini çıkarırlar,
süslenmelerine yardım ederler, hizmetlerinden bulunurlardı. Bu odaya girmek,
çengi kolu efradiyle (bireyleriyle) bu soygunculardan maada (başka) kadınlar
için memnu (yasak) idi. Fakat çengilerin içerde cilvelerle, gülüşmelerle
birbirlerine naz ve ed' yaparak, sevişerek, okşayarak soyunup giyinmeleri birçok
genç kadınların tecessüsünü (merakını) çeker, vesileler çıkarıp (yaratıp) odanın
civarından geçeler, fakat içeriye giremezlerdi. Çengiler kendi
odalarında soyunup dökündükten sonra, oyun kıyafetleriyle umumî (genel) eğlence
odasına geçerlerdi. Oyun giyimi de oldukça göz çekici (alıcı) idi. genç ve güzel
çengiler parıl parıl uzun uzun saçlarını arkalarına salıverirler, beyaz
göğüslerini yarı, yarıya açarlar, üstlerine tül gömlek, pullu kadifeden
camadanlı yelek, tennure biçimli sırma saçaklı canfes eteklik, ayaklarına
yumuşak oyun terliği giyerlerdi. Tül gömlek, Aktenlerini şeffaf bir şekilde
örter ve cazibeli gösterir, camadanlı yelek mevzun (düzgün) vücutların bütün
inhinâ (kıvrım) ve hatlarını teressüm (tasvir, resmetme) ettirir, göğüslerini
meydana çıkarırdı. İnce ve mevzun bellerini sırma kemer takınarak süslerlerdi.
Tennure biçimi beli dar, etekleri alabildiğince geniş eteklik salınıp döndükçe
çevrilip açılır, n'rin ve mevzun ayaklarını meydana çıkarırdı ve çengi kadınlar
ikide bir iltiz'mla (lüzum görerek) eteklerini kaldırır, n'zan (nazlı) ve
hırm'nreftar ederlerdi (salınarak yürürlerdi). Çengilerin oyun
tarzı çeşitliydi. Bu, muhtelif kollara göre değişirdi. Maamafih (bununla
beraber) az çok müşterek (ortak) olan esas şöyleydi. Sıracılar; keman, daire,
çifte n'ra çalmaya başlarlar. Ağır ezgi terennümleri arasında önde kolbaşı,
arkasında muavini, arkada on iki çengi olduğu halde etrafı çepeçevre sedirli
büyük odanın meydanına dört defa devrederlerdi. Bu iki fasılda raks (oyun)
yoktu. Sonraki fasıllara
(bölümlere) kolbaşı ile muavini katılmalar, meclisin itinalı bir köşesinde kem'l
- i azametle (ululukla, büyüklükle) oturup uzaktan nezaret ederlerdi. İkinci
fasılda çengiler parmaklarında zil olduğu halde çıkarlar, sıracıların
terennümlerine hareketlerini uyarlayarak raksederlerdi. Oyun göbek atmalar,
topuk tartmalar, omuz titretmeler, gerdan kırmalar, kendini geri atmalar, usul
usul ileri - geri gidip gelmeler, aralarda ağır birer devir yapmalar ve
hoplayarak vücudunu etlerini, göğüslerini sallayıp titremelerle doluydu. Balım
gibi bıngıl bıngıl yürüyüşlerde, kol dalgalanışlarının zarafeti adımların
yumuşaklığı nispetinde nefis düşer, tebessüm ve göz süzmelerdeki değişiklikler
şarkı sözleri de yakıştırılırdı. Toplu yürütüldüğü için, hareketlerde birlik
esastı. Fasılların arasında
çengiler dinlenir, seçkin kıyafetli, süslü hanımefendiler bunlara takdir ve
tatyible (gönüllerini alarak) altın yapıştırırlar, bahşiş verirlerdi.
Üçüncü fasılda
meselâ tavşan faslına çengiler erkek biçimi giyimlerle çıkarlardı. Bu elbiseler
tamamen erkek köçeklerin ve hususîyle tavşan oğlanlarının giyimlerine
benzeyişliydi (benziyordu). Dördüncü ve sonuncu
fasılda da raks yoktu. Sıracılar saz çalarken çengiler, h'nendelik eder, türlü
şarkı ve gazeller okur güzel ve gürbüz sesleriyle dinleyen kalpleri yakar, ezer
ve bükerler, ağlatır, güldürür, ruhanî saf' bahşederlerdi (ruhen rahatlık,
hoşnutluk sağlarlardı). Yine bu fasılda
kolbaşı ile muavin kalfasının riyasetinde (yönetiminde) çengiler türlü oyunlar
gösterirlerdi (?). Erkek köçeklerin
erkekler arasından ruh hastası düşkünlerinin çıkışı gibi, çengilerin de kadın
'şıkları olurdu. Bunlardan çoğu zengin hanımefendilerdi. Mahbubelerini
(sevgililerini) zaman zaman taltif ve takdirle evlerine
çağırırlardı.
|