Şanlıurfa'da Mani ve Hoyrat Geleneği

Uygarlığın Doğduğu Şehir: Şanlıurfa

Halk Kültürü

Şanlıurfa'da Mani ve Hoyrat Geleneği

Televizyonda basında ve diğer yayınlarda Şanlıurfa üzerine yapılan araştırmalarda Şanlıurfa halk oyunları, halk müziği zenginliği üzerinde durulmuş ve nedense Urfalı’nın hazır cevaplığı, keskin zekâsı, ince espri gücü, kısacası söz ustalığı üzerinde durulmamıştır.

Halbuki bilmecelerinde, dua ve beddualarında yer alan söz dokularının zenginliği, doğmaca özelliklerinin orijinalliği Urfa’nın bu alanda ne kadar usta olduğunu gösterir.

Mesela, muhatabının ölmesini dileyen birinin ettiği şu bedduanın inceliğine bakın:

“Sıccah yatasan, savuh kâhasan”

Yine doğaçlaması bir ciğerci dükkânında meydana gelen bir olay üzerine ortaya çıkan, bir açıdan mani, bir açıdan hoyrat sayılabilecek şu örneğin güzelliğine bakın:

Kuşbaşı var
Ciğer var kuşbaşı var
Yadlara üz mı verir
Dostı var oynaşı var

Mani: a-a-b-a kafiye düzeninde 7’li hece ölçüsüyle söylenen genelde 4 mısradan oluşan anonim halk edebiyatı nazım şekillerindendir.

Mani: Arapça Ma’n sülasi kökünün sonuna bir nisbet “i” sinin yerleştirilmesi sonucu ortaya çıkmıştır. Anlamı da “manayla ilgili” olarak değerlendiriliyor.

Mani: Aynı kökten türemiş çoğul bir sözcüktür ve “me’ani” sözcüğünün bozulmuş bir söylenişidir.

Arapların bu türde şiir söylememeleri bu ihtimalleri zayıflatmaktadır.

Başka bir ihtimalse şudur:

Maniheist Türklerin tanrılarına adadıkları şiirlerdir. Maniheizmin “mani” adını verdikleri tanrılara adanmış şiirlerdir.

Zaten Türklerin ulusal ölçüsünün hece ölçüsü, ulusal nazım birimlerinin 4’lük olması bu ihtimali daha akılcı kılmaktadır.

Hoyrata gelince;

Sözcük anlamı bakımından kaba, kırıcı, sıra dışı bir kabalığı anlamlarını çağrıştırmaktadır.

Hoyratın dik bir sesle söylenmesi, her mekânda teğanni edilmesi, ses düzeni bakımından belirli bir kalıba sokulmaması bu anlamları çağrıştırmaktadır.

Hoyratı Yunanca “Horyatus” sözcüğünden dilimize girmiş bir sözcük olarak göstermek Grek kültürü hoyratlığından başka bir şey değildir. Zaten bu tür transferleri batı kökenli ansiklopedilerin yapması da oldukça anlamlıdır.

Hoyrat, birinci mısrasında 7’den az hece bulunduran ve ekseriya cinaslı kafiye kullanılan, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde kesik mani, cinaslı mani, ayaklı mani olarak telaffuz edilen bir türdür. Bu türe Urfa’da ve Kerkük’te verilen addır.

Bu bilgilerden sonra ana konu olan Urfa mani ve hoyratlarına gelince:

Bu konuda şimdiye kadar üç çalışma yapılmıştır.

1- ERGİN, M. Emin: Urfa’dan Derlenmiş Hoyrat ve Maniler, 1972, 300 civarında hoyrat ve mani.

2- ERGİN, M. Emin: Urfa’dan Derlenmiş Hoyrat ve Maniler, 1983. 2. Baskı, 450 civarında hoyrat ve mani.

3- AKBIYIK, Abuzer; KÜRKÇOĞLU Sabri: Şanlıurfa Hoyrat Manileri, 1991, 979 mani ve hoyrat.

Burada, yayınlanan bu kitaplarda yer alan mani ve hoyratlardan alıntılar yapmaktan ziyade Urfa’daki hoyrat ve mani geleneği üzerine notlar düşmek ve bu kitaplarda yer almayan özgün mani veya hoyrat sunulmuştur.

Urfa’daki mani ve hoyrat geleneğinin çok eskilere dayandığını söylemek için gerekli belgelere sahip değiliz. Şuna eminiz ki, Osmanlı mührü 16. yüzyılda Urfa’ya vurulmuş ve mani geleneği bu yüzyılda başlamıştır. 18. yy. daki veba salgını, 19. yy.da Kırım ve 93 harplerinin getirdiği göçler, Urfa’da kullanılan mani ve hoyratların, Urfa’da son bulan bu göçlerin başladığı yörelerde de değişik biçimlerde söylenmesi (Azerbaycan-Kars-Elazığ-Bingöl-Bitlis-Van-Kerkük) bu geleneği ancak 300-350 yılın birikmeleri olduğu sonucunu doğurur.

Hoyrat ve manilerde yer alan dilin tazeliği ve aynı mani ve hoyratların günümüzde de kullanılması bu kanaati desteklemektedir.

Maninin değişmez özelliği olan 7’li hece ölçüsü Şanlıurfa’da da değişmemektedir. Ancak bu ölçüyü aşan, aceleye getirilmiş 3+4, 4+3, 5+2 gibi durakları çiğnemiş maniler de vardır.

Kurbanım her gelene
Zülfünden ter gelene
Çöp yığdım yuva yaptım
Yavrularım kölgelene   gibi....

Maniler özellikle Urfa’da kadınlar tarafından terennüm edilir. Kadınlar, söyledikleri bu manilere “düzme” adını verirler ve bu düzmeler mutlaka 4’lük biçimindedir. Düzmeler önceden ezberlenmiş olmayıp günün, anlam ve önemine uygun doğaçlamalardır.

Urfa’da erkekler genelde “hoyrat” söylerler. Bir erkeğin mani okuması veya söylemesi bir dönemde ayıp sayılmıştır. Hoyratlar tek ve çifte olarak söylenir. Tekler bir kişi tarafından söylenir ve karşılık beklenmez. Doğal olarak doğaçlamadır. Mesela:

Ne mavidir
Kız göziy ne mavidir
Avudırsay sen avut
El benim nem avudır

Urfa hoyratlarının bazıları da cinas bakımından zayıftır. Daha doğrusu cinas barındırmaz.

Bı demde
Yaram sızlar bı demde
Mevlam bizi affeyle
Ahır nefes son demde

Çifteler ise genelde bir atışma biçimindedir. Verilen ayak çerçevesinde değil, atışma hızının tersine ilk sözcük gözetilerek yapılır. Şunu da ilave edelim; Urfa’da dini musıkinin ilâhi türüne de “çifte” denmektedir.

Çiftelere şu örnekleri verelim:

Sürme meni
Çek göze sürme meni
Bala beşikte ağliy
Ağzına sür memeni

Sürme beni
Çek göze sürme beni
Kapida kul olmışam
Nâçârım sürme beni

Yara yerı
Sağalmaz yara yerı
El getti menzil aldı
Ben derem yara yerı

Yara sızlar
Oh değmiş yara sızlar
Yaralının halından
Ne bilsin yarasızlar

Kalemı kaşta kodiy
Gozımı yaşta kodiy
Sen başiy alıp gettiy
Beni ataşta kodiy

Kalemın ucu kara
Kalbinin ucu yara
Heberiy tez yerişti
Gel ağlama beçara

Çiftelerin yanısıra birden fazla kişi tarafından tamamlanan maniler de vardır. Bu tür maniye ne dendiğini sözlü ve yazılı kaynaklardan öğrenemedik:

Koyınlar kuzliyanda
Yaralar sızliyanda
Ben seni nerde bulım
Göynım arzuliyanda

Bu dörtlüğün ayaklı ve cinaslı olmaması ve her mısranın aynı güçte olmaması zaten dikkati çekmektedir.

Urfa’da söylenen mani ve hoyratların bir başka özelliği de 6 mısradan oluşanlarının da varlığıdır.

Kara beni
Üzınde kara beni
Ataş beni yahmazdı
Yahtı bir kara beni
Gece gündüz yanarım
Yatırın kara beni

Kara gözler
Humardır kara gözler
Yar biye güman etmiş
Taha da kara gizler
Gemim deryada kaldı
Kaptanı kara gözler

Urfa mani ve hoyratlarının konuları ise aşk, gurbet, yiğitlik, alay, ölüm, evlenme, hikmet, özlem ve doğadır. Bu konular her manide ve hoyratta değişik açılardan işlenir. Hoyrat ve mani okuyanların (söyleyenlerin değil) repertuarları oldukça geniştir.

Mani ve hoyratların daha önce belirtildiği üzere belki bir makamı yoktur. Fakat bazı hoyratlar bazı makamlara yakışmalarından bir alışkanlıkla mesnevi, isfahan, nevruz, beşiri gibi aynı makamlarla okunmaktadır. Hoyrat ve mani icrası yüksek ve yanık bir sesle yapılır.

Özellikle şehrin güneyinde meydana gelen gecekondulaşma olayından önce var olan mağaralarda, kesmelerde, Ehber’de, Merkefe’de bahar aylarında hoyrat eksik olmazdı. Zaman zaman mağaradan mağaraya hoyratla seslenilir, mağaradan mağaraya mesaj iletilirdi. Söz gelimi tuz isteme, birini çağırma, çiğköfte veya peynirli helva isteme, gönderme gibi haberleşmeler hoyrat aracılığıyla yapılırdı. Bir tuz isteme hoyratı:

Yaz yolla
Bahar yolla yaz yolla
Çiğ köfte hamur oldı
Kardaş bize duz yolla

Aynı hoyratın;
Yaz yolla
Bahar yolla yaz yolla
Kebap yandı köz oldı
Kardaş bize duz yolla,
biçiminde bir varyantı da vardır.

Urfa hoyrat ve manilerinin üzerine yapılan tartışmalardan biri de yazıya nasıl geçirileceğidir. Akademik çevreler ulusal kültürün bütünlüğü için bunların normal Türkçeyle yazıya geçirilmesini istemektedir. Ancak bir kültür mozayiğinin apayrı bir rengi olan Urfa ağzının unutulmasına ve ölümüne göz göre göre razı olmak anlamına gelen bu yöntemi kabullenmek bize kelimenin tam manasıyla “giran” gelmektedir.

İşte size birkaç özgün örnek:

Nahana mı
Yarpız mı nahana mı
Heste heberi geldı
Esseh mı mahana mı

Sürme göze
Yakışır sürme göze
Sürmeye mabal attım
Aman ha sürme göze

Rahtı bıdır
Çiftemin rahtı bıdır
Gettiy amma gelmediy
Ayrılıh vahtı bıdır

Mert nerde
Namert nerde mert nerde
Namerdı bi yana koy
Mühbe olmayın merde

Suyı tasla aşladım
Dövmelere başladım
Kapıdan sesi geldı
Tıtremağa başladım

Kınıfıriy has mıdır
Sahsı mıdır taş mıdır
Dar yere düştım bögın
Keder mıdır yas mıdır

Çapıtta durır bastıh
Onbeş yaşına bastıh
Her gişiye varmanıh
Biz Kur’an’a el bastıh

Aya damlar
Yaldızlar aya damlar
Seher üzını açtı
Sebbehtir ay adamlar

Ağam benim
Birdımış ağam benim
Benim mehle şeniğim
Derdim dağdağam benim
Maşarayda ne’ne var
Sözleriyde me’na var
Eliyden çoh çekmişem
Üz astiy gene ne var
Yazı benim
Hat benim yazı benim
Ardımdan ağlamayın
Bı kara yazı benim

Bağlarında mayana
Suyı verdim o yana
Demirden ürek ister
Bı sözıme dayana

Al alma dörd olaydı
Yiyene derd olaydı
Bı almanın sehebi
Sözine merd olaydı

Kişe tavuğım kişe
Başıya bitler düşe
Fransız kuyu eşmiş
İnşallah gendi düşe

Kulıyam
Kurbanıyam kulıyam
Mevlam kulım demezse
Ya ben kimin kulıyam

Altın tasın kenarı
İçine kırdım narı
Tuttım ecele verdin
Sırma buyıhlı yarı

Alma yanı
Kızarmış alma yanı
Nasıl kebre koyarlar
Mırazın almayanı

Bala ben
Düştim haldan hala ben
Çöp yığdım yuva yaptım
Uçurmadım bala ben

Uyah geldim
Yatmadım uyah geldim
Ömür der bin yaşadım
Göyil der bayah geldim

Ağlama naçar ağlama
Gündür geçer ağlama
Bı kapi örten Mevlam
Bi gün açar ağlama

Aldadi
Dünya bizi aldadi
Altında bi tas zéher
Üsti verir bal dadı

Her ayından
er yılın her ayından
Günde bi kerpiç düşer
Ümrımın serayından

Gamda gül
Gamda bülbül gamda gül
Nadanlar her gün güler
İgıd isey gamda gül

Bahçada yeşil hiyar
Boyı boyıma uyar
Ben dedim gizli sevim
El arıftır tez duyar

Urfa’da inci tutar
Dolanır genci tutar
Bi can bi canı sevse
Alemi sancı tutar

Kınıfır ezenım yoh
Taslara süzenim yoh
Yıhılsın babam evi
İçinde gezenım yoh

Dam üstinde fotraf
Gelin kızlar otırah
Otırmahtan ne çıhar
Gelin olah kurtılah

Ağ çuha, kara çuha
Çuhanın dibi yuha
Ne söledim huylandi
Vay benim gözüm çıha
Bahçıya serdim halı
Boyı kınıfır dalı
Gören maşallah desin
Kimin var bele yarı

Gör bı dağın başını
Topla çağıl daşını
Ele bi öksemişem
Kaynımın kardaşını

Ay doğar bedir
Allah Bı sevda nedir
Allah Ya yara bi merhamet
Ya biye sabır Allah

Beyaz ağıl balıyam
Kardaş ben Urfalıyam
Canım çıhsa vazgeçmem
O yara sevdalıyam





 
Bu site Kültür ve Turizm Bakanlığı Bilgi Sistemleri Dairesi Başkanlığı tarafından hazırlanmıştır.
Bu sayfa 40352 kez gösterilmiştir.