Sinan Kuneralp

FRANSIZCA KİTAP YAYINLAYAN OSMANLI YAZARLARI

Sinan Kuneralp

Fransızcanın 19. yüzyıl Osmanlı münevverlerinin düşünce yapısının gelişmesinde oynadığı etkin rol hepimizin malumudur. 1850'lerden itibaren, Fransızca bilmek, Fransızca konuşmak, hem yeni bir dünyaya pasaport, hem de belirli bir dünya görüşünün simgesi haline geliyor.

Zannedilmesin ki bu, Osmanlı dünyasına has bir olay olsun. Latin Amerika'da, Orta Avrupa'da, Rusya'da velhasıl kendi sınırlarının topluma dar geldiği her yerde aynı şeyi müşahede ediyoruz. Bugünün tabiriyle globalizasyonun ilk tezahürü ve bunun neticesinde Fransız dili Fransızların inhisarından çıkıyor ve uluslararası intelligensianın siyasi tercihleri ne olursa olsun aynı iştiyakla kullandığı bir iletişim aracı oluyor. Rus aristokrat aileleri kendi aralarında Fransızca konuştukları gibi dünyanın dört bir tarafından İsviçre'ye iltica etmiş siyasi devrimcilerin ortak lisanı yine Fransızca idi. Bu evrensel boyutun bir örneğini kendi tarihimizde görüyoruz.

Cihan savaşında tedavi için gittiği Karlsbad'ta Mustafa Kemal Paşa Fransızca dersi alıyor, üstelik Alman bir muallimeden, yani hem öğrencinin hem de öğretmenin ülkelerinin savaş halinde oldukları bir devletin lisanı. Savaş yılları boyunca, İstanbul'da Servet-i Fünun dergisinin Fransızca ilavesi yayınlanmaya devam ediyor. Ağustos 1914 ve Ocak 1915 tarihlerinde imzalanan Osmanlı-Alman ittifak anlaşmalarının metinleri de Fransızca kaleme alınmıştır.
Fransızca, Fransızların tasarrufundan da çıkınca, kullanıldığı bölgelerin özelliklerini yansıtan çeşitli evreler geçiriyor. Meselâ çeşitli değişik milletlerin ortak lisanı haline dönüştüğü Beyoğlu'nda. İtalyancanın, Rumcanın, Türkçenin, Yahudicenin etkisiyle kazandığı cümle yapılarının ve deyimlerinin bir Fransa Fransızı tarafından anlaşılabilmesi için bir Dictionnaire du Français Pârote (Beyoğlu Fransızcası Lügatı) bile hazırlandı 1870’lerde Yalnız Beyoğlu Fransızcasına değil ama standart Fransızcaya bihakkın vakıf Osmanlıların sayısı 1850’lerden sonra epey kabarır.

Fransızcayı çalışma lisanı olarak kabul etmiş olan Osmanlı Hariciyesi mensuplarının kaleme aldıkları raporlar, İmparatorluğu siyasi ve askeri aczini, şekil ve muhteva açısından, hiç olmazsa, saklayabiliyordu. Bunun en parlak örneklerini Fransızcayı, kendi tabiriyle "elçilik katibi olarak vazifeli bulunduğu Viyana'da sefaret bahçesinde bir ağaç gölgesinde çalışarak öğrenen Âli Paşa’nın yazılarında görüyoruz.
Dolayısıyla belirli bir zümre için Fransızcayı sadece okumak ve konuşmak yeterli olmuyor. Ayrıca yazmak da istiyorlar. Bu arzunun gerisinde yatan dürtüleri tespit etmek kolay değil.

1) Bazıları için Fransızca yazmak yeni bir oyuncakla oynamanın cazibesi olabilir. Sağladığı yenilikleri keşfetmek, tanıdığı imkanları zorlamak. Buna örnek olarak belki bir Müslüman Osmanlı tarafından Fransızca kaleme alınan ilk belge niteliğinde olan Mahmud Raif Efendi’nin İngiltere'ye 1793'te ilk ikâmet elçisi olarak tayin olunan Yusuf Agah Efendinin maiyetinde gittiği Londra hakkında yazdıkları olabilir. Topkapı Sarayı Kütüphanesi’nde bulunan bu yazmada Latin harflerinin kullanımındaki acemilik bilhassa göze çarpıyor. Oysa, ondan sonraki nesillere mensub Babıâli kâtip efendilerinin hatları asırlık geleneklere sahip Avrupa Kançılaryalarınkiyle aynı düzeydedir.

2) Yeni oyuncak cazibesi yanında Fransızca kitap yazma endişesi, halen bugünde varid olan Türkçe’nin bilim ve iletişim dili olarak kifayetsiz olduğu düşüncesinden de kaynaklanabilir. Meselâ yine Âli Paşa, maiyetindekilerin Türkçe tahriratını beğenmediğinde, aynı metni tekrar Fransızca yazdırır ve Fransızca metni esas aldırarak, yeniden Türkçeye tercüme ettirirdi. Böylece yanındakilerin düşüncelerini intizama almaya ve bunları daha sarih bir şekilde ifade edebilmelerine yardımcı olduğuna inanırdı.

Darülfünun Felsefe muallimlerinden Şefik Bey ise daha ileriye gidip bilim lisanı olarak toptan Fransızca’nın benimsenmesini savunuyordu. Vedat Zeki ve Sedat Zeki Örs biraderler ise Türkçe cümle yapısının Fransızcanınkine uydurulmasını teklif ediyorlardı.

3)
Üçüncü dürtü insan tabiatı göz önünde bulundurulduğunda belki en geçerlisi olabilir. Her yazar megalomandır. Yazdıklarının en geniş kitlelere ulaşmasını arzu eder. Dolayısıyla Osmanlı Türkçesinde yazılmış bir kitabın dar bir çerçeve içinde sıkışacağından endişe eder. Hatta bazıları Osmanlıca yazmış oldukları kitapları kendileri Fransızcaya tercüme edip yayınlatmışlardır. Mesela İzzet Melih Sermed adlı romanını! Fransızca tercümesini Pierre Loti'nin bir önsözü ile yayınlatıp Veya Çölde bir Sergişest adlı otobiyografi romanını Aventure dans le desert adıyla yayınlatan Ali Kemal.

4) Diğer bir sebep ise mensubu olduğu aile ve yetişme tarzı sonucu Fransızcaya Türkçe'ye nazaran daha hakim olanlar ki bunların en meşhuru Mısır
Hidiv ailesinden Sadrazam Said Halim Paşa’dır. Muhafazakar dünya görüşünü yansıtan siyasi nitelikteki kitaplarını Fransızca yazıp bu lisanda neşrettikten
sonra Türkçeye tercüme ettirtip yayınlatmıştır. Roma'da 1921'de öldürülmeden kaleme aldığı ve tamamlayamadığı Cihan Savaşı anılarını da aynı şekilde
Fransızca yazmıştır. Benzer bir profile sahip Müzeci Osman Hamdi Bey de Fransızca tiyatro oyunlar yazardı.

5) Mültietnik yapıya sahip Osmanlı İmparatorluğunu çeşitli zümrelerin bazı mensublarının her ne sebepten olursa olsun Türkçe bilmedikleri malûmdur. Onlarca okunması arzu edilen kitaplar, Fransızca kaleme alınırdı. II.Meşrutiyetin ilk yıllarında İmparatorluğu meydana getiren unsurlar arası uyumun
savunucuları bu yöndeki siyasi mahiyetteki kitaplarını Fransızca yayınlıyorlardı,mesela Ahmet Saki Beyin La Nation Ottomane.

6) Yine Fransızcanın tercih edilmesinin diğer aşikâr bir sebebi yurt dışı tanıtım ve propaganda mülahazalarıdır. Bunların arasında Cihan Savaşı ve
Mütareke yıllarında bilhassa İsviçre'de milli davayı savunan yayınlanmış sayısız risale, kitapçık ve kitapları sayabiliriz. Salih Münir Paşa, Ahmet Rüstem Bey,
ve Kara Şemsi adıyla Reşat Saffet [Atabinen] Bey ki; Reşat Saffet Bey 1950'de İstanbul'da Pierre Loti'nin doğumunun 100. yıldönümü münasebetiyle "Pierre
Loti: Heroıque ami des Turcs" adlı bir makale yayınlanmıştır.

7) Nihayet, Fransızca kaleme alınmış bir takım neşriyat vardır ki,bunların hedefi münhasıran Avrupa'daki siyasi çevreler ve basındır ve amacı yazarlarının siyasi görüşlerinin bu platformlarda savunuluşudur. Bunun en meşhur örneği, Mustafa Fazıl Paşa’nın Abdül Aziz'e açık mektubudur ki, ilk cümlesi bir vecize mahiyetindedir: " Sire ce qui rentre le plus difficilement dansle palais des Princes c'est la verite". Âli ve Fuad Paşalara atfedilen siyasi vasiyetnameler muhtemelen ilk önce Fransızca kaleme alınmıştır. Midhat Paşa'nın 1878'de Paris'te yayınladığı "La Turquie, son passe, son avenir" birsiyasi manifestodur.
Şimdi, kısaca bazı isimler üzerinde durmak istiyorum.

Üç adet Fransızca yayınlanmış kitabını tespit ettiğim Celal Nuri [İleri ] Beyi tanıtmaya gerek yok. Kendisi Klaparzade Ahmed Saki Bey gibi Giritli olması, yani İmparatorluğunun çift dilli bir periferisine mensup olması Fransızcaya meyilini izah edebilir. Celal Nuri'nin 191l'de yayınladığı ve II. Abdülhamid dönemini ele alan Le Cauchemar adlı romanının bir yıl içinde 2 baskı yapması uyandırdığı ilginin bir göstergesidir. Belki en fazla Fransızca eser vermiş olan kişi ise Dr. Abdullan Cevdet’tir. Özelliği, şiir dahil olmak üzere her türde eser vermiş olmasıdır. Ayrıca yayınladığı İçtihad dergisinin hemen hemen yarısını Fransızca makalelere ayırmıştır. Bir Fransız münekkit, Abdullah Cevdet için "fort comme un Turc meme dans sa science de la langue française" demiştir.

İçtihad dergisinde Abdullah Cevdet, Ömer Fikri Bey Loti'nin Les Desenchanfées romanı hakkında yazdığı Fransızca bir etüdüne de yer vermiştir ki, bu çalışma bilâhare Kahire'de bir kitapçık halinde yayınlanmıştır.

Neşredilmemiş sayısız Fransızca kısa hikaye, roman ve piyesi olan Nahit Sırrı [Örik] Bey bunların ancak ikisini yayınlatabilmiştir.
Bu listeyi uzatmak mümkün ancak bir noktaya dikkat çekmek isterim.

Bir kaç istisna hariç, bu Fransızca kitapların tümü İstanbul'da basılmıştır. Yürütülmekte olan bir çalışma, Mahmut Raif’i 1797'de yayınladığı Tableaux des nouveaux reglements de l'Empire Ottoman adlı kitabından başlamak üzere, 1920'lerin sonuna kadar İstanbul'da 2000’nin üstünde Fransızca kitap yayınlanmış olduğunu gösteriyor. Bunların bir kısmı resmi neşriyat olsa bile, bu rakam anlamlı.
Bugün doğrudan Fransızca yazıp kitaplarını yayınlatan Türk yazarları var mı bilmiyoruz.

1970'lerin sonuna kadar bu gelenek süre geldi. Akla gelen isimler Mennan Tebelen, Osman Necmi Gürmen, Sıdıka Külür. Şimdi ise Paris'te yaşayan Nedim Gürsel'in Fransızca yayınladığı kitaplarını ilk önce Türkçe yazdığı ve bilahare bunları Fransızcaya aktardığıı söyleniyor.
 





 
Bu site Kültür ve Turizm Bakanlığı Bilgi Sistemleri Dairesi Başkanlığı tarafından hazırlanmıştır.
Bu sayfa 4861 kez gösterilmiştir.