TÜRK HALK OYUNLARI
KATALOĞU TRABZON
OYUNLARI: Karadeniz bölgesi
havalarımızın aksak tartımlı 7 / 8 lik olması keyfiyet (durumu) ayrıca sırf
(yalnız) buralara has bir özelliktir. Trabzon ve Rize
oyunlarına gelince; bu bölge mahalli oyunlar bakımından üçe
ayrılabiliyor; A. Trabzon, B.
Rize C. Çoruh Boyu D. Hopa, Pazar, Hemşin. Bu üç yörenin
oyunları arasında epey fark vardır. Bu yörenin milli
giyimi zıbka, mintan, başlık ve çapuladan ibarettir. Zıbka (Sıkma); bacakları
sıkıca saran, üst kısmı bol, arkası koç kuyruğu gibi sarkık ve yayvan bir nevi
pantalondur. Mintan; kolsuz, önden üst üste binik bir çeşit yelektir. Başlık, bu
bölgeye uygun ve soğuk iklim işi bir giyecektir. Çapula; seğirtmeye (koşmaya)
elverişli, yalın kat ve burunları yukarı kıvrık bir cins ayakkabıdır.
Oyunlar her zaman
üç telli kemençeyle yürütülür. Bu grupta yedi oyun tespit edilebilmiştir;
Sığsara, Sallama, Ters Ayak, Millet, Pıçak Oyunu, Kız Horonu, Timurağa. Yörenin
sıra oyunlarına Horon deniliyor. Horon tabiri; topluluk, yığın, küme
anlamlarındadır. Pıçak Oyunu hariç diğerleri toplu oyunlardır. Birleşik oyunlarda
oyuncular el ele tutuşarak dizi teşkil edebildikleri gibi, sıra iki baştan
kapanarak daire halinde de oynayabilirler. Horoncu sayısı fazlaysa dizi
daireleşir. Çoğu zaman da iç içe birkaç halka olurlar. Kemençeci ekseriyetle
halkanın ortasında kalır. El parmaklarından ayak uçlarına kadar her uzuv (organ)
oyunda pay (rol, görev) alır. Yurdun en kıvrak oyunları bunlardır. Bazan, zor ve
girift (karmaşık) figürleri vardır. Hamasi ruhtaki
Pıçak oyunu'nda eli bıçaklı iki kişi karşılıklı hamleleşirler. Her birinde, iki
elde ayrı birer bıçak vardır. Yaşlı kişiler,
Millet ve Timurağa oyunlarının yakın dönemde buralara geldiğini söylüyorlar.
Timurağa, Rize yöresinde oynanıyor. Kars veya Erzurum taraflarından gelmedir.
Fakat buralarda daha kıvrak bir tempoyla yürütülüyor. Kız Horonu, düğün
gibi derneklerde kız erkek karma halde yürütülüp adı bu özelliğin (kıza da yer
veren horon anlamında) neticesidir. Menşeinde (kaynağında, kökeninde) yalnız
kadın oyunu veya kız evinin çeşidi olması muhtemeldir. Sallama oyununun
temposundadır. Kemençeye uyularak karşılıklı atışmalı türkü de çağırırlar.
Çeşitleri
şunlardır: Laz Horonu, Rize
Horonu, Tik Horon, Sera, Sera Atlama, Sallama, Titreme Horon Havası (Maçka),
Kadın Dolay Horan Havası (Maçka), Yisera Havası (Akçaabat), Haçka Havası (Haçka
bir köy adıdır). Maçka'nın Sera
horon havasında mesela şu şekilde oyun komutaları esrarlı bir fısıltı halinde
kemençeciden işitilir: Çıp çıp... Hi hi hi hi ... Gelyo musa... Bir başka komut:
Şıp şıp... Uya ıya imanım... Bir ufak... Yık, yık, yık... He he he he... Bozma
(hımm).... Al aşağı... Bunlar o yörenin
oyun çeşitlerinde her vesilede duyulur. Horonlar: Hora'dan
muharref (bozma) olarak horon denilen bu oyunlar, Trabzon'da henüz tekamül etmiş
değildir. Bunlarda bir itina, bir mevzuniyet (tertip, düzen) görülmez. Gerçi,
her oyun gibi bu da bir heyecan mahsulü ise de, bu heyecan yalnız oynayanlara
münhasır (sınırlı) kalır. Eğer horona umumi (genel) bir mevzuniyet (düzgünlük)
verilir ve hareketlerde bir intizam temin edilirse bu oyunlar İzmir'in ıslah
edilmiş (yeniden düzenlenmiş) olan Sarı Zeybek oyunundan daha sanatk'r'ne ve
daha heyecanbahş (heyecan veren) bir şekil iktisap edebilirler (kazanabilirler).
Horonlar; tulum, kemançe, kaval, davul-zurna gibi basit alat-ı musikîyyenin
(çalgıların) nağamatına (nağmelerine, ezgilerine) terdif-i hareket (uygun
hareketler) eylerse de oyuna iştirak edenlerin hepsinde, aynı anda aynı
hareketler görülmez. Mesela, on beş kişiden mürekkep (kurulu) bir horan
heyetinde (topluluğunda) çalgının ahengiyle ayakların ve vücudun bir mevzuniyet
dairesinde hareketi icap ederken, birçok l'alettayın (gelişigüzel) hareketler
yapılır. Horon, kolay addedildiği için herkes bu halkaya dahil olarak alel'ım'ya
(körü körüne) ayaklarını sallar durur. Ekseriya içlerinden bir oyunu bu halkayı
idare eder. Trabzon Horonu namı verilen bu oyun, muhitin tesiri icabatı
(çevrenin etkisi gereği) pek suretle ve ziyade (çok, aşırı) bir çeviklikle icra
olunur. Kemençenin muttarid (düzenli) nağmeleriyle bitmez tükenmez koşmalar
söyleyen türkücü karşısında yorulmak bilmeyen sahilin bu çevik ve zinde halkı
saatlerce oynamak için kendilerinde büyük bir haz duyarlar. Şehir halkından
horon oynayan pek azdır. Fakat, köylülerin hemen hepsi mevcut şekildeki horonu
oynarlar. Horonda heyet-i umumiyesiyle (genel olarak) göze çarpan hareketler;
vücudu titretmek esas olmakla beraber bazan kolları süratle yukarı kaldırmak ve
indirmek, ayakları ekseriya gayrı muttarid (düzensiz) bir surette hareket
ettirmek ve arada da Al aşağı! Diyerek dizler üzerine çömelmek, bedeni süratle
sağa ve sola döndürmek ve mahirane ( ustaca) bir çeviklikle sık sık sıçramaktan
ibarettir. Horonlar neşeli
zamanlarda köylerde icra olunduğu gibi, bilhassa (özellikle) düğünlerde,
derneklerde, bayramlarda kesretle (çoğunlukla) oynanılır. Dernekler; aizzeden
(azizlerden, ulu kişilerden, erenlerden) bir kimsenin yadı namına (adının
anılması) vesile olan bir binada veya bir çeşme başında senenin muayyen
(belirli) günlerinde yapılır. Horonlar, grup grup delikanlılar tarafından icra
olunur (oynanır). Fakat, her grupta kabadayılık hissi mevcut olduğu cihetle
ekseriya ihraz-ı muvaffakıyyet eden (başarı gösteren) tarafı diğer gruplar
çekemez. Biribirlerine söz atmalar, kafa tutmalar vaki olarak neticede
münazaalar (anlaşmazlıklar, sürtüşmeler) zuhur eder (ortaya çıkar). Orada
bulunan hatırı sayılır bîtaraf (tarafsız) kimseler araya girerek kavgaya meydan
vermemeye çalışırlarsa da, bazan da kazalar vukua gelir. Bir diğer horon da
karşılıklı olmak ve iki üç kişiden mürekkep bulunmak (oluşmak) suretiyle
oynanılır. Horon'un bu nevi'i (çeşidi) koma, pala denilen bir nevi kılıçla
oynanır ki "Bıçak oyunu" dahi derler. Bıçak Oyunu'ndaki bedenî hareketler
aynıyla horondaki gibidir. Yalnız, bıçak ile yapılan hareketler, bugünkü meç
talimlerine mümasildir (benzer, andırır). Bıçak Oyunu, oyuncular arasında bir an
kavga edecek gibi müb'zere (cenk) yapmak ve bir an sonra ayrılarak horona devam
etmek suretiyle cereyan eder. Bunlarda (bıçak oyununu oynayanlarda) fazladan
olarak bir maharet vardır ki, oyuncu eğer mahir (usta, hünerli) ise bıçağı üç
veya dört metre havaya atar ve aşağı düşerken tekrar sapından yakalar. Daha
mahir olanlar ağzıyla yakalarlar. Bıçak Oyunu da yine yukarıda zikrolunan
(belirtilen) 'l't-ı musikîyyenin (çalgıların) muavenetiyle (yardımıyla) icra
edilir. Horonlarda
söylenilen türkülerden bazılarını zikredelim: Ay doğar çini
çini Öpsem ağzın içini Dün gece neredeydin Koynumun güğercini
(güvercini) İndim derede durdum
Bıçağıma pul vurdum Ha bu köyün içinde Ben bir kıza vuruldum.
Ey kavaklar
kavaklar Verir yeşil yapraklar Çürüsün, toprak olsun Yardan öpen
dudaklar Dumanlı derelere
Düştüm derin göllere Tut kolumdan al beni Serin serin
yerlere Ormanda vurdum
kurdu İndi derede durdu Babamın aklı olsa Beni evlendirurdu
Kadınlar
düğünlerde, kına gecelerinde kendi aralarında oynarlar, türkü söylerler. Fakat,
türkülerinde dem tutan yalnız def'tir. Son zamanlara doğru bazılarında ud ve
keman çalınmaktadır. Ud ve keman olmadığı takdirde çengi denilen kadınlar def
çalarak türkü söylerler. Mecliste hazır bulunan genç kadınları ve kızları birer
birer ortaya çekerek oynatırlar. Fakat, bu oyunlarda da sanat yoktur. Alelade
(basit) dönmelerden ve ayak sallamalarından ibarettir. Meşhur helva
sohbetlerinde; 'l't-ı musikîyyen (çalgılardan) zillimaşa, bağlama dedikleri
çalgılarla muhtelif (çeşitli) mahalli havalar çalarak köçek oyunu denilen oyunu
kadın kıyafetine koydukları erkeklere oynatırlardı. Köylerde erkek
oyunları birçok delikanlılar tarafından bir halka çevrilerek oynanılır. Bir veya
iki delikanlı karşı karşıya gelerek ellerinde bıçak veya kama olduğu halde Bıçak
Oyunu oynarlar. Horondaki delikanlılarla genç kızlar da oynarlar. Bu oyunlara en
ziyade ahenk veren 'l't-ı musikîye (çalgılar) kaval, zurna, zinbon, tulum,
kemençe ve davuldur. Çalgının makamına göre oyun efradı (topluluğu) münavebeten
(sırayla, nöbetleşe) beher mısrai yedişer heceden mürekkep (oluşan) koşmalar
söylerler. Tonya ve Rize havalisi köylerinin kaabiliyet-i şiirîyeleri (şiir
yetenekleri) pek ziyade olup iki köylü karşı karşıya olmak üzere mevzun (düzgün)
ve mukaffa (kafiyeli, uyaklı) olarak saf (temiz) hislerine tercüman olacak
koşmaları irticalen söylerler ki, bir gün boyunca söyleseler yine izhar-ı aciz
etmezler (bıkkınlık göstermezler). Bunlarda Türk kahramanlığının yad-ı mefahiri
(övünülecek değerleri) derin ve samimi bir surette dinlenir. Türküleri,
çalgıları, oyunları arasındaki ahenk ve tevazünden (uyumdan) herkes derhal
Trabzonlunun mert ve necip (asil, temiz) ruhunu güftelerde ve bestelerde ve
oyunun evza-ı etvarında (hareketlerinle, figürlerinde) pek bariz (belirgin) bir
surette okur. Horon, ilk defa
vakûr, sonra şeci (cesur, yiğitçe) bir ahenk ve hareketle başlar. Müteakiben
(daha sonra) kabadayıca bir çalakî (çeviklik) ile döner ve adeta uçarlar. Ve
kol, omuz, baş ve ayak hareketleri ince mevzun (düzgün) bir halde dalgalanır.
Velhasıl (kısaca), Trabzon'un seri'ül infi''l (çabucak tepki gösteren) ruhu bu
mütemadî (sürekli) yükselen hareketlerde tecelli eder (ortaya çıkar). Köylerde oyun
oynanırken zıfka (zıbka), mintan (nimten) çapula, başlık giyilir. Silahlık
(işlenmiş bel kayışı), köstekli saat, gümüş hemayil, kama, lüver (tabanca), arma
bulunursa milli elbiseyi tezyin edeceği (süsleyeceği) cihetle daha ziyade
makbuldür. Genç kızlarla birlikte yapılan rakslarda sevgililer arasında yaşayan
aşklar, delikanlılar arasında söylenen koşmalarla kalplerden kalplere akar.
Bunlar arasındaki rekabet, dayanılmaz bir tesir hasıl eder (ortaya çıkarır). O
esnada hissedilirse derhal bir cinayete meydan verilir. Bu cihetlerin hüsn-i
idaresine (güzel idaresine) hazır bulunan ihtiyarlar memurdur
(görevlidir). Bıçak Oyunu da
horon tarzındadır. Silahın istimalini (kullanılmasını) fıtrî bir istidatla
(yaratılıştan gelen bir yetenekle) bilen ve tanıyan bu memleket halkı gümüşlü
kama ve palalar ile veya karakulak denilen bir nevi eğri bıçakla bu oyunu
oynarlar. O kadar büyük bir maharetle oyuncular yekdiğerine (diğer oyunculara)
karşı silah çeker ve silahı karşısındakinin başından ve bütün vücudundan o kadar
seri dolaştırır ve öyle hamleler yapar ki ilk gören mutlaka yaralayacağına
hükmederek endişenak (endişe verici) olmağa başlar. Fakat bunun büyük bir sükûn
ve vakarla (ağırbaşlılıkla) devam ettiğini ve bu mahir (ustaca) hareketin pek
sanatkar'ne bir ifham (anlayış) ve intizam tahtında devam eylediğini görerek
mutmain (içi rahat, hoşnut) olur. Trabzon'da horon'un
en parlak ve en heyecanlı devri Vali Kadri Bey zamanındadır. Müşarünileyhin (adı
geçenin) oyuna karşı zevki takdiri, umumî bir heves ve arzu uyandırmış, tabiî
(doğal) olan bu istidat (yetenek) da büyük bir inkişaf yapabilmişti (gelişme
gösterebilmişti). Horonların ve bıçak oyunlarının oynanması için muayyen bir
mevsim yoktur. Yukarda zikredilen zamanlarda oynanılır. Dernekler ve düğünler
ekseriya ilkbaharda ziyade olduğundan bu mevsimde bu hususta daha çok faaliyet
meşhûd olur (görür). Şehirlerde oynanan
oyunlarda erkek oyunları için bir hususiyeti (özelliği) haiz olanı yoktur. Avam
takımı (halk), köyde oynanan horonları icra eder. Fakat, köylüler kadar temin-i
muvaffakıyet eyleyemezler (başarı gösteremezler). Onlar arasında olan 'l't-ı
musikîyye (çalgılar) da ayniyle köylülerinkilerdir. Güfteler ve besteler çok
tehalüf etmezler. Esasen horonlarda şart sürat ve çalakî (çeviklik) olduğu için
ağır makamlara tevafuk (uymazlar) etmezler. Oyunlardaki sürat ayniyle bestelerde
de mevcuttur. Daha yüksek kısma
gelince; düğünlerde, sünnetlerde ve her hangi bir iyi vesileyle icra edilen
ahenklerde, köylülerin çalgılarına bedel ud, keman, kanun, piyano gibi 'l't-ı
musikiyye (çalgılar) icrayı ahenk eder (çalınır). Bazan köçek oyunları, bazen de
alafranga hareketler meşhûd (görülür) olur ki, bunlarda hiçbir zaman bir sanat
ve hususiyet görülmediği gibi hiçbir tarzında türkünün raksı da olmaz.
Kadınlara gelince;
mutavassıt (orta halli) aileler arasında mevcut raks ve çalgılarda bir dereceye
kadar hususiyet görülebilir. Düğünlerde, sünnetlerde çengi denilen bir veya daha
fazla kadın, ellerinde def olduğu halde mahalli türkülerden (fakat köylülerinki
kadar seri olmamak şartıyla) söyleyerek mecliste hazır bulunan genç kızları ve
kadınları ortaya alarak oynatmağa başlarlar. Rakkaselerde evvelce meşhûd
(görülen) olan hicap (utanma) ve nazlanma hareketleri vaki ısrarlar karşısında
bir dereceye kadar ref olunarak (ortadan kaldırılarak) raksa başlanılır. Daha
evvelce oyunlarda darbuka ve zillimaşa mevcut idiyse de, bugün onlardan pek az
kullanılmaktadır. Düğünlerde gençler oynadıktan sonra cemiyete (toplantıya,
topluluğa) daha fazla bir revnak (parlaklık, süs) ve şeref verilmek üzere gelin
de kalkar. Naz ve niyaza karşı yapılan bin ısrarla kısa bir raks icra eyler.
Çünkü, terbiye-i mahallîye (mahalli terbiye) icabı evvelce nazikane (kibar,
nazik) bir hareket çirkin ve hahiş (istekli) sayıldığı için bu naz ve hicap
içinde bir parça da cahiliyet (bilgisizlik) mevcuttur. Sonradan oyuna devam
etmeye başlayınca, edalı raşeler (titreyişler) içinde gözler süzülür. Boyun
kırmalar, kıvrak hareketler nezih bir şekilde devam eder. Evza ve etvar (hal ve
hareketten) mümkün mertebe tabiî ve zariftir. Heyet-i umumiyesinde (tamamında)
rikkat (incelik) necabet (soyluluk) ismet (temizlik) okunur. Seri (çabuk) ve
çalak (çevik) biraz da geçkin ve laübali kadınlar erkek kıyafetiyle aynı
cemiyetlerde horon oynarlar. İstirahat esnasında ekseriya çay ve meyvalar
verilir. Güzel güzel latifeler yapılır. Oyunda, parmaklar arasında Anadolu'nun
iç vilayetlerinde olduğu gibi zil ve kaşık nadiren kullanılır. "Tırnak Karası"
denilen (ki sönmüş kireç ile mürdesenten "kurşun oksitten" yapılır) bir nevi
maddeyle veya kınayla tırnaklar veya parmakların uçları boyanır. Siydi ve
kırmızı renkte müzeyyen (süslü) ve nakışlı parmaklar sade ve âhenkt'r
şakırtılarla oyuna devam eder. Fakat, son zamanların zevkine kına ve tırnak
karası uygun gelmediği için terk edilmek üzeredir. Kadın raksları, bir
daire etrafında devredilerek mevzun (düzgün) ayak atmalar, vücutta nahîf (zayıf)
ve ruhnüv'z (ruh okşayıcı) inhinalar (kıvrılmalar) ve kollar ekseriya yukarı
doğru olduğu halde muntazam hareketler ve parmak şıkırdatmak suretiyle gözler
ekseriye yere bazan da etrafa süzgünce atfedilerek (çevrilerek) yapılır.
Etraftaki kadınlar; "ömrün artsın kızım kırk bir kere maşallah, nazar ve göz
değmesin" gibi sözlerle hem teşci (teşvik) hem de taltif ederler. Bunlar
arasında genç kızını mevtim (ölümün) kara pençesine terk etmiş analar da
mevcutsa sevgili kızının hayal-i n'z'ni (nazlı hayalini) derhal gözünün önünde
tecessüm ederek (canlanarak) için için ağlamaya başlar, görenleri de rikkate
(merhamete) getirerek muvakkat (geçici) bir zaman için tatil-i neşeye (neşenin
durmasına) karar verilir. Zavallı kadın, herkesi daha fazla müteessir etmemek
(üzmemek) için cemiyetten kalkar gider. Yüksek ailelerde
ise bu hususiyetten (özellikten) eser görülmez. Bunlarda; ud, piyano, keman,
şarkı ve curcuna havalarla demsaz (dost, arkadaş) olarak ekseriya umumî (yaygın)
olan fantezi oyunlara rağbet ederler. Tarz-ı tezyinde (süsleme şeklinde)
bunlarda yine bir hususiyet (özellik) görülmez. Mahallî biçim, mahallî ve eski
kumaşların yerine kay, krep, döşin, şifon, markizet gibi kumaşlarla bulûz,
kostüm, tayyör gibi ecnebî (yabancı) bir modaya tebaiyet ederler (uyarlar).
Mahallî bir ruh ve hususiyet, mutavassıt (orta halli) ve avam (halk) tabakasında
meşhûd (yönelmekte) olmaktadır. Trabzon
Yöresinde Oyun: Trabzon'un üç çeşit oyunu gün görmüştür ve görüyor. En başta
geliyorlar: 1. Sıksara: Bu oyun
Maçka ve Tonya Sıksarası olmak üzere ikiye ayrılır. İkisi arasında figürlerce
fazla fark yoktur. 2. Horon (Atlama) 3. Bıçak Oyunu (Sallama) Bunlar, yalnızca
erkeklerce yürütüldüğü gibi, karma da oynanırlar. Oyun boyunca, şimdi yalnız
kemençe çalınıyor. Karadeniz'in çok sevilen türkülerinin de birlikte söylendiği
çok olur. Oyunlar genellikle kıvrak ve gayet çabuktur. Giyim: Aba üstlük
altına işlemeli yelek, en alta da ince ak gömlek giyilir. Bacaklarda körüklü bir
zıbka pantolon, ayaklarda tabansız terlik biçimi bir çizme bulunur. Başlarına
iki kulaklı bir başlık geçirirler. Rizelilerin bugün
32 çeşit oyunun bulunduğu tahmin edilmiştir ki, bu bir ortalama hesap olsa
gerektir. Başlıcalarını sıralayalım: Pazar Hemşini, Memetina, Alîka, Rize Oyunu,
Polipçet, Palat, Sarışka. Rizelinin oyununa
katılabilmek için onun kadar tetik, çevik ve tez canlı olmak gerekir.
Giyimleri; Trabzon yerli kıyafetini andırır.
|