Orta Asya'dan Günümüze Tepme Keçeler Osmanlı İmparatorluğu Döneminde Tepme Keçecilik 13. yüzyıl sonlarında Eskişehir yöresinde küçük bir beylik olarak ortaya
çıkan ve Asya, Avrupa, Afrika kıtalarında yayılarak bir dünya imparatorluğu
durumuna gelen Osmanlı döneminde; "farklı kültürlerin sentezinden oluşan, üstün
bir sanat anlayışına ulaşılmıştır. Böylece Türk Sanatında Klasik Dönem olarak
bilinen dönem başlamıştır. Selçuklular döneminde kurulan Ahilik teşkilatının; esnaf ve sanatkarlara
yönelik olumlu çalışmaları; Osmanlı döneminde yerini Loncalara bırakmıştır.
Loncalar, toplumsal yaşantıdaki sosyal ve ekonomik sorunların çözümlenmesinde
rol oynamış ve çeşitli iş kollarında kendi gelenek ve görenekleri doğrultusunda
faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. Bu bakımdan debbağlar, kunduracılar, saraçlar,
keçeciler gibi bir çok alanlarda uğraşı gösterenler loncalar arasında özel bir
yere sahip olmuşlardır. Nitekim bu dönemde Türk teknolojisini, toplumsal yapısını, siyasi ve ekonomik
etkinliklerini ve sanatsal çalışmalarını ortaya koyması bakımından önemli bir
yeri olan "Osmanlı Şenlikleri"nde çeşitli esnaf loncaları arasında keçecilere de
yer verilmesi bu bilgileri tamamlamaktadır. 16. yüzyıl minyatür sanatının en güzel örneklerinden olan ve Osmanlı
Şenliklerini yansıtan "Sürname" de, padişahın önünden geçen esnaf olayları
arasında "Keçeci Esnafı" nın sunduğu iki maskeli oyuncu tasvir edilmiştir. Aynı
şenlikleri konu eden Haunolth esnaf alayı arasında keçeci esnafın geçişinden
bahsederken, yeşil bayrak taşıdıkları belirtilmiştir. Diğer yandan Evliya Çelebi; IV. Murat'ın 1637 yılında Bağdat seferine
çıkarken, düzenlenen şenliklerden söz etmiş ve çeşitli esnaf loncaları arasında
keçe külah giyen medreseli öğrencilere değinmiştir. Yine 1720 şenliğini konu
eden Levni; "Surname-i Vehbi 1" minyatürleri arasında "Keçecilerin Geçişi" ne
yer vermiştir. 16. yüzyılın büyük şairi Zati (1471-1545) şiir, düşünce ve nükteleriyle
yaşadığı dönemin dikkatini çekmiştir. Zati "Leta if" isimli eserinde; bir çok
meslek ve sanat sahibi kişileri bir cümle ile tanıtmıştır. Keçe ile uğraşan
sanatkarlar için de "keçeciler keçelerini sudan çıkarsınlar" sözleri ile bu
dalda çalışanları, mizah konuları içerisine almayı ihmal etmemiştir. Osmanlı döneminde, düzenlenen şenliklere ve şairlerin ifadelerine konu olan
keçecilik; aynı zamanda "kavuk" veya "serpuş" denilen baş giysilerinde de
kullanılmıştır. Kavuklar; biçimlerine göre külah, kılansuva, üsküf, börk,
kallavi, mücevveze, takke, kalpak, fes gibi isimlerle çeşitlilik göstermiştir.
Kavuk; genellikle genişliği yüksekliğinden fazla olan, keçeden yapılan
külahın üzerine birkaç santimetre eninde bez sarılmak suretiyle elde edilen bir
çeşit baş giysisidir. Bu baş giysisi Osmanlı döneminde yüksek rütbeli kişiler
tarafından kullanılmıştır. Halk kesimi ise, keçe külahlarını abani veya yemeni
adı verilen kumaşlarla sarmışlardır. Osmanlı döneminde yüksek rütbeli kişilerin ve halk kesiminin kullandığı bu
başlıklar dışında dini grupların giydikleri başlıklarda ayrı özellik taşımıştır.
Çevrelerinde genellikle yeşil renge yer verilen ve çeşitli formlarda yapılan bu
özel başlıkların bazı türlerinde tepme keçe tekniği uygulanmıştır. Osmanlı döneminin yeniçeri askerleri, beyaz keçeden yapılmış "üsküf" veya
"börk" adı verilen baş giysileri kullanmışlardır. Yaklaşık 45 cm yüksekliğindeki
börk; arkaya doğru sarkan uzantısıyla yeniçerileri simgeleyen önemli bir baş
giysisi olmuştur. Arseven (1947), bu baş giysisinin öyküsünü şu şekilde açıklamıştır: "Sultan Orhan, muntazam bir ordu teşkili için yeni bir askeri nizam ettiği
vakit, Hacı Bektaş'ı Veli'ye askerin teberrüken ismini koymasını ve dua etmesini
istemiş. O da askerlerden birisini omuzuna kolunu koyarak dua edip "Bu
askerlerin ismi yeniçeri olsun demiş. Bu esnada askerin omuzuna koyduğu cüppenin
kolu arkaya doğru sarkmış. İşte bu kolu temsil etmek üzere ucu omuzlara doğru
sarkan bir keçe ilave edilerek, buna börk ismi verilmiştir." Yatırma denilen ve omuzlara doğru sarkan bu keçe parça: yeniçerinin ensesini
soğuğa ve rüzgara karşı koruma görevi yaptığı gibi arkadan gelecek kılıç
darbelerinden sakınmasına yardımcı olmuştur. Yatırmanın başladığı yere, demir
bir çember yerleştirilmiş; başa geçen kısmına ise gümüş veya altından zırh
geçirilmiştir. Börkün ön tarafında ayrıca tüylük veya yünlük denilen ve
rütbelere göre değişik biçimleri bulunan sorguçları takmaya elverişli bir kısım
konulmuştur. Yeniçeriler; fakir veya zengin oluşlarına göre börkün bu kısmını,
değerli veya değersiz taşlarla süslemişlerdir. Yeniçerilerin giydikleri bu ilginç başlıklar Osmanlı döneminin
minyatürlerinde yer almıştır. 1578 yılında Türk ordusunun Kafkasya seferini konu
eden Nusratname'ye ilişkin bir minyatürde yeniçeriler tepme keçeden yapılan bu
başlıklarla tasvir edilmiştir. Yeniçeriler tarafından kullanılan keçe başlıklar aynı zamanda kendi içlerinde
de değişiklik göstermiştir. Yünlüklü ve yünlüksüz keçe, üsküf ve kuka
yeniçerilerin başlık türleri arasında yer almıştır. Yeniçerilerin giyindikleri bu özel başlıklar dışında yine keçeden üretilen ve
Osmanlı döneminin sembolü haline gelen diğer bir başlık türünü fesler
oluşmuştur. "İngiliz yazar Julio Pardoe 1836 yılında İstanbul'a gelen hiçbir gezgin,
Sultan'ın orduları için başlık üreten Eyüp'teki Fes Fabrikası'nı ziyaret etmeden
kentten ayrılmamalıdır" cümlesine yer vermemesi bu dönemin sembolü haline gelen
fes türünde baş giysilerinin önemini vurgulamaktadır. Öte yandan Anadolu'da yerleşik hayata uyum sağlamaya çalışan Türklerin
yaşamında çadırlar, Osmanlı İmparatorluğu döneminde de önem ve fonksiyonunu
devam ettirmiş ve çok yönlü kullanılmıştır. Bu dönemin en gelişmiş çadır türü, Otağ-ı Hümayun adı verilen sultan
çadırları olmuştur. İçi bölmelerle ayrılmış olan bu sultan çadırlarının, toprak
zemini hasır ve keçeler ile kaplanmış ve üstlerine halı serilmiştir. Ayrıca araştırma konusu ile ilgili olarak incelenen müzelerde 19. Yüzyıla ait
tepme keçe seccadelerden bulunduğu tespit edilmiştir. Yine tepme keçeden
yapılmış çizme, arakiye, sikke ve fes çeşidinde ürünler genellikle müzelerde
bulunan geç dönemin keçe örnekleri arasındadır.
|